Anam Gelir
Sakalıma kır düştü,
Söylemeyin anama.
Üzülürde ağlar,
Ağlar sonra, bilirim.
Hepsi hepsi üç tane
Üç tel ne ki sakalda
Üzüldüğüne değmez,
Değmez sonra bilirim.
Gözlerime bir baksın,
Bir baksın anam şöyle.
Derdi gözümden okur,
Okur sonra bilirim
Yine İstanbul anlatırım,
Anlatırım neşeyle.
Neşemde hüzün bulur,
Bulur sonra, bilirim.
Ana bir şey yok derim,
Sen dua et gizlice.
Anam hep dua eder,
Eder sonra bilirim.
Ölüm haberim gelir
Bir gün bir gazetede.
Peşimden anam gelir,
Hemen gelir, bilirim.
Bedirhan Gökçe
__________________
Ayasofya Garipti
Dolaştım İstanbul'u sabaha karşı
Aşiyan, Eyüp Sultan, Kapalıçarşı
İçimdeki hüzünle durdum önünde,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.
Şimdi Eyüp'teyim ben, sabah namazı
Hiçbir yerde bulamam burdaki hazzı.
İndim Sultan Ahmet'e bir hüzün sardı,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.
Gözlerim kan çanağı, çıktım dışarı,
Caminin tam önünde simitçi hacı.
Kan kırmızı o çayda yine o vardı,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı...
Bedirhan Gökçe
__________________
Dilin Yalan Söylüyor
Tohumdun yüreğimde fidan oldun büyüdün,
Ağaç idin bağımda, çınar oldun yürüdün.
Nasıl söküldün öyle, çatır çatır içimden,
Köklerin yüreğimde kan revan oldu birden.
Çalı çırpı bıraktın giderken yüreğimde,
Hepsi bir kıymık gibi beynimin her yerinde.
Dilin ne derse desin, gözün öyle demiyor,
Seni sevmedim derken, dilin yalan söylüyor.
Burası Ulus parkı, karşımız Anadolu,
Gönlümün öbür yanı ondan böyle sır dolu.
Yalnızım bu şehirde, hem de yapayanlızım,
Boğuluyorum gitme, şair olur bir yanım.
Yok böyle demiştim ben, yanlış anladım hemen,
Bunun hepsi hikaye, baştan komiğiz zaten.
Kendimizi kandırdık, kargalar güler buna,
Birde ciddiye aldık, karganın papuç damda.
Bu koca alemde biz, varla yok arasıyız,
Olmasak da olurdu, varsak yaşamalıyız.
Olmayacak duaya amin demeyelim biz,
Herkes kendi yoluna biz hep böyle gideriz...
Bedirhan Gökçe
__________________
Dohtor Bey
Verdigin perhize budur gayratım,
Bundan başka uyamayong dohtor bey,
Üç sepet yımırta sabah kahvaltım,
Teker teker sayamayong dohtor bey!
İki leğen pilav bir yayıg ayran,
İster yağlı olsun ister yavan,
Yanına keseyong beş kilo sovan,
Yeyong yeyong doyamayong dohtor bey!
Üç tencere bamya yirim bişince,
Yirmi tas su içip biraz koşunca,
Her yanı sökülür garnım şişince,
Sağlam göynek geyemeyong dohtor bey!
Sinciye acımdan çogtan ölürdüm,
Sağolsun gomşular ediyo yardım,
Bi guzudan fazla yimem söz virdim,
Ayıp olur cayamayong dohtor bey!
Bazı az geliyo beş kasa hurma,
Yedi lahanadan yapıyoz sarma,
Onuda mı yeding deye hiç sorma,
Utaneyong deyemeyong dohtor bey!
Günde iki çuval unum gideyo,
Avradım her sabah ekmek edeyo,
Bir gazan fasille gönül ye deyo,
Artırmaya gıyamayong dohtor bey!
Senede gırk dönüm bostan ekering,
Benden başka kimse yimesing dirim,
Gavını, garpızı gabıglı yirim,
Acelemdeng soyameyong dohtor bey!
Bilmem gara Memmed nereye gider,
Buyumuş gısmatım, buyumuş gader,
Bi günde yediğim işte bu gadar,
Daha fazla yeyemeyong dohtor bey!
Bedirhan Gökçe
__________________
Eski Bir Sancı
Eski bir sevdayı anlatır,
Çalan her şarkı.
Her nağmede gizlidir,
Eski bir sancı.
Bazen hüzzamdır sessiz,
Hüzünlüdür eskiden.
Bazen sabadır sensiz,
Mistik ve de derinden.
Sen ki hasret yüklü gemide,
Yanımdayken özlemim.
Sen ki özlem yüklü sevdada,
Yurt yurt gezindiğimsin.
Ne sen bil bunu,
Nede ben söyleyeyim.
Aşık maşuktan ayrı,
Acı çeker bilirim...
Bedirhan Gökçe
__________________
Eylül
Memleket havalarından bir haber ver,
Eylül yağmuru nasıl düşer toprağa?
Kemah’ın kapalı dar yollarında
Hangi kuş hatıra çizdi dal uçlarına?
Yanıp sönen mavi ışıklarla kaybolan Yusuf
Geri döndü mü yurduna?
Ya Viranşehirli Yakup, Çaykaralı Musa?
Onlarda döndü mü yurduna? ...
Hani sen;
Aşkı bir üveyikten satın almıştın Sadri.
Ne oldu ona?
Bıçak kesmez oldu ağzını...
Susar oldun, yazmaz oldun daha...
Oysa yüreğimizi koymuştuk ortaya.
Hani, taşırdı be usta!
Bak yine bir Eylül havası var Sadri,
İkibin’e doğru 97 Mart’ında.
O gün doğan İsmail bugün delikanlı çağında
İlkbaharda sonbahar, bu nedir usta?
Maltepe cigarasının adı mı var bugün?
Üç bardak çayın hatırımı kaldı?
Tornacının yanında çıraktı dayın,
O günlerden yüzünde eser mi kaldı?
Gel yine bir gurbet türküsü uçuralım.
Munzur’dan İstanbul’a
Fırat’ın suyundan bulgur aşına
Serin göze başından Eylül ayına.
Üç gurbet türküsü tutturalım
Dostluk adına...
Bilirsin sende de bende de
Eylül’ün acı bir tadı vardı.
Şiire Eylül dediysek
Elbet;
Bir maksadı vardı.
Elbet
Bedirhan Gökçe
__________________
Gamzelerim
Ben hüzünlerle sevdim şiirleri
Ben hüzünlerle büyüttüm kendimi
Küçükken gamzelerim vardı benim
Büyüdükçe hüzne sattım hepsini...
Bedirhan Gökçe
__________________
Git
Ayrılığın nağmesi bu duyduğumuz,
Bakışların gönlümü caydırmadan git.
Ne bir hatıran kalsın ne de bir umut,
Duruşların gönlümü yandırmadan git.
Bütün resimlerini sök at duvardan,
Sana ait ne varsa çıkart odamdan.
Kitabın arasında şöyle canından,
Bir gül bırakmıştın ya soldurmadan git.
Hani bir şarkı vardı mazide kalan,
Öyle içten acıklı, öylesi nalan.
Göğsüme yaslanıp da sevince boğan,
Yeşermiş tüm aşkları kurutmadan git.
Nasıl güzeldi herşey hatırlasana,
Nasıl gülüşürdük biz dert ortasında.
Ekmek paramız yokmuş ne gam, ne tasa,
Güzel hatıraları zehretmeden git.
Hani mevsimlerden, hep biri bahardı,
Hani gökten her cemre bize yağardı,
Hani kış ortasında mevsim bahardı,
Şu inanmış gönlümü, kandırmadan git.
Allah aşkına bırak, öldürmeden git...
Bedirhan Gökçe
__________________
Gitme
Gideceğim diyorsun
Gitme be Ali gitme.
Bu gidiş bitirir tüketir seni,
Hırsla kalkan zararla oturur Ali.
Gel lanet et şeytana gitme,
Gitme be ali
Biz sahil kahvelerin
Romantik havasıyla,
Otantik havasıyla sevdik.
Tavşan kanı çayı,
Titreyen elleriyle sunan
İhtiyar balıkçının
Gülümseyen yüzüyle sevdik.
Sen gideceğim diyorsun,
Gitme be Ali,
Hayallerimiz var,
Geleceğimiz var,
Dualarımız var.
O kızı alacağız Ali,
Hem de istediğin
Bir “ebruli akşamda”,
Sarı saçlarına Ankara’yı takıp
Ver elini İstanbul...
Yine gideceğiz
O sahil kahvesine.
Tavşan kanında çay,
Yosun tadında köy.
Çaydanlıkta demimiz muhabbet,
Şekerimiz sohbetin olacak.
Sonra ijtiyar balıkçı gelecek,
Oturtup ihtiyarı, ona çay ikram edeceğiz.
Ardından uzaklara dalacak gözleri,
Ve hazin hikayesini anlatacak.
Kim bilir belki de
Hikayesi sana benzeyecek,
Sonu “yanlıştı” diye bilecek...
Gitme be Ali gitme.
Bak bana şiir yazdırdın.
Gel yine hayallere dalalım,
Düşüp sokaklara, sürüyelim Ankara’yı.
Tamam mı Ali, tamam mı?
At şu paltoyu,
Çaylar iki oldu Kerim!
Çaylar iki oldu.
Çankaya 1996
Bedirhan Gökçe
__________________
Kar
Nasıl kar yağdı bugün, gece sabaha karşı,
Ortalık bembeyazdı, sanki bir gelin gibi.
Tane tane döküldü, göklerin sevda marşı,
Günahtan arındırdı, tüm günahkar yüzleri...
Yüzünde güller açtı kar yağınca herkezin,
İlk kez böyle günahsız, ilk kez böyle neşeli.
Çocuklar gibi gülşen, çocuklar gibi şen
Gökten armağan gibi döküldü her tanesi...
Sokak lambalarından, süzüldü tane tane
Usul usul indiler bir birine değmeden.
Melekler indirirmiş her bir kar tanesi,
Annem öyle derdi de inanmazdım küçükken.
Bir iken bin oldular, on binlere karıştı,
Çoğaldı da yerden bir karış açtı.
İnsanlar döküldüler yollara birer birer,
Değen her ayak izi bir günah gibi kaldı...
Allah kar gibi yağdı kullarının üstüne,
Temizledi akladı, bembeyaz bir kuş gibi.
Her birimiz yıkandı, katran katran üstüne,
Bakamaz olmuştuk biz aynalara gün gibi.
İnsanlar kötü artık, zaman hiç değişmedi,
Geçen zaman ne yapsın, biz ettik kendimize.
Bu karda yağmasaydı halimiz ne olurdu?
Allah yine acıdı, bak yetişti bizlere...
Kar da bembeyaz yağar, anamızın sütü de
Gelinlik de beyazdır, giydiğimiz kefen de,
Birinde ağlarız biz diğerinde güleriz,
Beyazdan ak beyazı, buyurun sıyırın işte...
Bedirhan Gökçe
__________________